top of page
  • Yazarın fotoğrafıMehmet Öner

İnşaat Sektörünü ve Ekonomimizi Krizden Çıkaracak Örnek Model : Türk Asansör Sektörü

Güncelleme tarihi: 2 Haz 2019

Asansör Sanayicileri Federasyonu ASFED'in yayın organı Haber Asansörü dergisi Eylül - Ekim 2018 sayısında yayınlanan yazım






İnşaat Sektörünü ve Ekonomimizi Krizden Çıkaracak Örnek Model : Türk Asansör Sektörü



Mehmet Öner

Maliye Bakanlığı Eski Baş Hesap Uzmanı

Yeminli Mali Müşavir


Son dönemde yaşanan döviz kuru artışı, kredi ve mevduattaki faiz artışı ve ekonomide yaşanan tıkanmanın sebebi olarak 16 yıldır inşaata, taşa toprağa para yatırmamız gösteriliyor. Bu dönemdeki borçlanma ile özellikle konut yapımına ağırlık verilerek ekonomik canlılığın sağlandığını hepimiz gördük ve ekonomiyi ayakta tuttuğu için çok da sesimizi çıkartmadık. İnşaat sektörü 150-200 sektörü besliyor, doğru yoldayız diye düşündük.

Bu düşüncenin arkasında, borçlanarak kaynak bulsak da, milli ekonomimizi harekete geçiren, para başkasına ait olsa da, inşaatın lokomotifi olduğu 150-200 sektöre iş, aş sağlayan bir strateji uyguladığımız düşüncesi var. İnşaat canlı olduğu sürece, bağlı olan 150-200 sektörde de üretim, istihdam devam edecek, Türkiye kazanacak olarak baktık meseleye.

Biraz daha yakından, detaylı ve dikkatlice bakınca durumun aslında hiç de öyle olmadığını görüyoruz.

Bulduğumuz her yere konut, işyeri, AVM inşaa ederken, borçlanarak inşaat için harcadığımız paralar gerçekten de inşaata bağlı Türkiye’de üretim yapan diğer sektörlere mi gidiyor?

Bulduğumuz her yere konut, işyeri, AVM inşaa ederken, borçlanarak inşaat için harcadığımız paralar gerçekten de inşaata bağlı Türkiye’de üretim yapan diğer sektörlere mi gidiyor? Eğer böyleyse çektiğimiz çileye, ödediğimiz faize değer. Ama eğer sandığımız gibi değilse, parayı taşa toprağa yatırmanın ötesinde daha büyük bir yanlışın içindeyiz demektir.

İnşaat sektörüne yakından baktığımızda şöyle bir resimle karşı karşıyayız.

  • İnşaatın başlangıcı olan hafriyat çalışmalarında kullanılan iş makinaları ya Amerikan Caterpillar ya Japon Komatsu veya İngiliz JCB markalı

  • Hafriyattan çıkan taşı, toprağı taşıyan kamyonlar Alman MAN veya Mercedes marka

  • İnşaatın “kaba inşaat” kısmında hazır betonu inşaata getiren kamyonların üzerindeki beton mikserleri Alman, bu mikserleri taşıyan kamyonlar Alman Mercedes veya MAN marka, hazır betonu beton mikserinden inşaata aktaran kamyon üzerindeki devasa ahtapot gibi görünen beton pompası Alman Putzmeister

  • İnşaatta çalışan işçilerin kullandığı el aletleri ya Alman Bosch ya Japon Makita veya Japon Hitachi

  • Binalara kurulan asansörler ya Amerikan Otis ya Finlandiyalı Kone ya İsviçreli Schindler veya Alman Thyssenkrup

  • Kombiler Alman Vaillant, Buderus veya Bosch, merkezi ısıtma sistemlerinin nerdeyse tamamı Alman Buderus

  • Merkezi klima sistemleri Japon Mitsubishi, Toshiba, Panasonic, Daikin yada Koreli LG veya Samsung

  • Kaliteli duvar kağıtları Alman veya İtalyan markalar

  • Kaliteli lamine veya laminant parkeler Alman markalar

  • Mutfak evyesi Alman Teka veya İsviçreli Franke

  • Yapı kimyasallarının hemen tamamı Alman Sista, Henkel

  • Elektrik sigortaları Alman Siemens

  • Kapı menteşeleri, kapı kolları, çekmece rayları ve bilimum mobilya aksesuarları Alman Hafele

  • Pencere ve kapı sistemlerinin tamamı Alman markalar

  • Elektrik priz ve düğmeleri Japon ViKo ( Yerli bir marka idi. Japonlar satın aldı)

Peki hiç mi Türk ürünü yok. Var ancak orta gelir tuzağı sebebiyle Türk tüketicisinin beklentisi yükselmiş durumda. Beklentinin yükselmesi inşaatlarda kullanılan ithal malzemelerin oranının her geçen gün yükselmesine sebep olmaktadır. Yeni konut sitelerine dönüp bir baktığımızda tamamının asansörlerinin ithal markalar, mutfağı ve banyosundaki herşeyin ithal olduğunu kolayca gözlemleyebiliriz. İnsanlar içine düştüklerinin farkında bile olmadıkları “Orta gelir tuzağı” sonucu gelirleri yerinde sayarken, harcamaları sınır tanımaz hale gelmiş durumda. Vatandaş olarak orta gelir tuzağına düşmüşsen, memlekette üretileni beğenmezsin, herşey ithal olmaya başlar. Sonuç ise cari açık ve şu anda yaşadığımıza benzer ekonomik facia.

1.000.000 lira satış bedelli bir konutun müteahhide maliyetinin, finansman gideri hariç, yaklaşık 800.000 TL olduğunu kabul edelim. 800.000 TL maliyetin de yarısı yüzde elli ile inşaat yapılmasından dolayı arsa maliyetinden oluşmaktadır. Dolayısıyla 1.000.000 TL satış bedeli olan dairenin imalat maliyeti 400.000 TL kabul edilebilir. Bu 400.000 TL nin yaklaşık 100.000 – 150.0000 TL si Alman markaları kullanılması sebebiyle sadece Almanya’ya gitmektedir. Biz inşaat yapıyoruz, Almanya fabrikaları para kazanıyor. Hatta tüm dünya inşaat yapıyor Almanya fabrikaları para kazanıyor.

İnşaat sektörüne yakından baktığımızda gördüğümüz şey “Türkiye inşaat açısından bir montaj ülkesi”. Diğer ülkelerin ürettiği makinalar ve malzemeler ile taşı, toprağı ve inşaat işçiliği bizden olmak üzere bina montajı yapıyoruz aslında.

İnşaat sektörüne yakından baktığımızda gördüğümüz şey “Türkiye inşaat açısından bir montaj ülkesi”. Diğer ülkelerin ürettiği makinalar ve malzemeler ile taşı, toprağı ve inşaat işçiliği bizden olmak üzere bina montajı yapıyoruz aslında.

İnşaat sektörü yurtiçi 150-200 sektöre iş açıyor, ekmek sağlıyor gibi görünse de inşaattan beklentinin artması sebebiyle yüksek kaliteli konutlar, AVM’ler inşaatta başta Alman menşeli ithal markaların gittikçe artan bir biçimde kullanılmasına sebep oluyor. Böylece her yaptığımız inşaat ile, sandığımızın aksine, cari açığın biraz daha artmasına sebep oluyoruz.

(Benzeri bir problem tarım sektöründe de yaşanmaktadır. Tarımda kullanılan traktör, pulluk gibi çok da karlılığı kalmayan ürünler dışındaki makine, araç, gereçlerin büyük bir kısmı İtalya, Almanya, Hollanda, İspanya gibi ülkelerden ithal edilmektedir. Tarım ilaçlarının hemen tamamı Alman menşeilidir. Tohumlar İsrail’den ithal edilmektedir. Tarım makinalarının kullandığı mazot-petrol zaten ithal. Tarımda üretim artışı bu kapsamdaki ithalatın da doğrudan artmasına sebep olmaktadır. Yakından bakınca görüyoruz ki aslında bir tarım ülkesi değiliz; tüm girdileri ithal edip sadece emeğini katan, toprağını eken bir üretim yapısına sahibiz. Bu tarımsal üretim yapısı yüzünden, düşük ücretli işçilik sebebiyle tarım çalışanları mutsuz, yüksek tarımsal ürün fiyatları sebebiyle tüketici mutsuz bir tablo ortaya çıkmaktadır.)

Bu konudaki çözüm kendisini inşaat şirketi olarak adlandıran ilk 50 firmaya Almanya ve diğer ülkelerden ithal edilen inşaat malzemesi, makinası, ekipmanı fabrikaları kurma görevinin, devlet eliyle bu firmaların çaplarına, büyüklüklerine göre verilmesidir. Üretimlerinin en az % 70’ni ihraç etme zorunluluğu da koyarak, inşaat yapmak için ithalat yapan ülkeden, Almanya gibi inşaat yapan ülkelere ihracat yapan bir ülke profiline geçilmesi sağlanmalıdır.

İnşaat yapmak için ithalat yapan ülkeden, Almanya gibi inşaat yapan ülkelere ihracat yapan bir ülke profiline geçilmemiz gerekiyor.

Ülkemiz montaj yönüyle de olsa inşaat sektörünün içinde bulunması sebebiyle, inşaat malzemelerini üretip dünyaya satabilme konusunda yeterli bilgiye ve birikime sahip durumdadır. Tekstil sektörünün çok canlı olduğu yıllarda tekstil makinaları üretimi konusunda devlet eliyle böyle bir strateji izlenmediği için, yıllarca tekstil ülkesi olarak anılmamıza rağmen, kazandığımız paranın nerdeyse tamamını tekstil makinası üreten Almanya, İtalya, Japonya’ya kaptırdık. Türkiye’de artan maliyetler sebebiyle tekstil üretimi başka ülkeler kaysa da tekstil makinası üreten ve bu işten asıl parayı kazanan ülkeler yine Almanya, İtalya, Japonya’ya olarak devam ediyor. Bir tek Çin eklendi bu ülkelere. Çin fasonculuk yaparken tekstilde asıl parayı kimin kazandığını görerek ve bizim yapamadığımızı yapıp tekstil makinası üretimine geçti.

Tekstilde kaçırdığımız bu fırsat şu anda inşaat sektöründe önümüzde duruyor. İnşaat sektöründeki yapı değişimi ithalatın azalması, ihracatın artması ve asıl önemlisi inşaat sektöründe asıl paranın kazanıldığı, katma değeri yüksek malzeme, makine üretimi ile hem cari açığın azalmasını hem de kişi başına milli gelirimizin artmasını sağlayacaktır.

Tekstilde kaçırdığımız bu fırsat şu anda inşaat sektöründe önümüzde duruyor. İnşaat sektöründeki bu yapı değişimi ithalatın azalması, ihracatın artması ve asıl önemlisi inşaat sektöründe asıl paranın kazanıldığı, katma değeri yüksek malzeme, makine üretimi ile hem cari açığın azalmasını hem de kişi başına milli gelirimizin artmasını sağlayacaktır.

Böylece inşaat sektörünün pazarı yalnız yurtiçi konut ve işyerleri olmayacak, ülkemiz pazarının belki 100 katı büyüklükteki dünya pazarı olacaktır. İnşaat sektörünü biraz zorlayacak olan bu yapı değişimine firmaların bireysel olarak karar vermesi mümkün değildir. Tekstil sektöründe de aynı durum yaşandı. Konunun devlet stratejisi olarak karara bağlanması ve özel sektörün uyumunun sağlanması başarıya ulaşmadaki temel şarttır. Bu anlamda fasonculuktan makine, ekipman ve teknoloji üretmeye geçişi başaran Çin açık açık bu konudaki devlet stratejisini ilan etmekte ve uygulamaktadır.

Çin Komünist Partisi Ekim 2017’de yapılan 19’uncu kongresinde, son 30 yıla damgasını vuran fason üretim modelinden, “hammaddeye dayanmayan nitelikli ve teknolojik temelli üretim” modeline geçişin yol haritasını belirledi ve uygulamaya geçti. Aldığı bu karar ve teknolojide geldiği nokta şu anda ABD Çin arasındaki ticaret savaşının asıl sebebidir. Çin teknolojiye hakim ve teknoloji üreten ülke olarak dünya dengelerini yeniden değiştirecek gibi görünüyor. Başka bir ülkenin alacağı bu tarz kararlar “hayata geçirilmesi zor olması” sebebiyle çok ciddiye alınmazken, ülke Çin olunca herkesin tüylerini diken diken ediyor. 1978 yılının sonunda düzenlenen Çin Komünist Partisi 11. Kongresinde bugün gördüğümüz dünyanın üretim üssü olan Çin’in yol haritası belirlenip, 1979 yılından itibaren Deng Xiaoping’in ortaya koyduğu reform ve dışa açılma politikasını uygulamaya başlamıştır. 1978 yılında Çin Komünist Partisinin aldığı değişim ve dönüşüm kararının uygulanabilirliğine çok fazla kişi inanmamıştı. Fakat muazzam dönüşümü gerçekleştiren devin” fason üretim modelinden, hammaddeye dayanmayan nitelikli ve teknolojik temelli üretim modeline geçiş” hedefine başarı ile ulaşacağında bugün herkes hemfikir.

İthal edilen asansörlerin montaj ve bakımını yaparak başlayan sektörün emektarları, ellerinden tutan hiç kimse olmamasına rağmen, ithal edilen tüm ürünlerin yerli üretimini başarmış durumdadır. Ülke içinde yapılan yeni konut, işyeri ve AVM’lerde dünya devi firmalarla rekabet etmenin yanında, Türk asansör sektörü dünyanın 100 ülkesine asansör ve asansör parçaları ihraç etmektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz, önce inşaat sektörü, devamında tüm ekonomimiz için krizden çıkış ve bir daha cari açık, döviz problemi yaşamamak için önerdiğimiz çözüm yolunun hayata geçirilmesi imkansız değildir. Zor ve meşakkatli olabilir; ancak ülkemizin başka çaresi yoktur. Türk asansör sektörü, inşaat sektörünün tedarikçi bir kolu olarak tam da yukarıda çözüm, kurtuluş olarak sunduğumuz yapıda çalışmaktadır. İthal edilen asansörlerin montaj ve bakımını yaparak başlayan sektörün emektarları, ellerinden tutan hiç kimse olmamasına rağmen, ithal edilen tüm ürünlerin yerli üretimini başarmış durumdadır. Ülke içinde yapılan yeni konut, işyeri ve AVM’lerde dünya devi firmalarla rekabet etmenin yanında, Türk asansör sektörü dünyanın 100 ülkesine asansör ve asansör parçaları ihraç etmektedir. Rusya, Türk Cumhuriyetleri, Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri ile Balkan ülkelerinde “Made in Türkiye” damgalı asansörler çalışmaktadır.

Devletin, otomotiv yan sanayicilerinde olduğu gibi, bu sektörün farkına varması, elinden tutması ve yolunu açması durumunda 3 yıl içinde 1 milyar dolarlık ihracat Türk asansör sektörü için kolayca ulaşılabilecek bir hedeftir.

Tamamen kendi azmi, becerisi ve çalışkanlığı ile ithal edilen tüm asansör parçalarını ülkemizde üreten Türk asansör sektörü, yine tamamen kendi azmi ile yıllık 160 milyon dolar ihracat gerçekleştirmektedir. Devletin, otomotiv yan sanayicilerinde olduğu gibi, bu sektörün farkına varması, elinden tutması ve yolunu açması durumunda 3 yıl içinde 1 milyar dolarlık ihracat kolayca ulaşılabilecek bir hedeftir. Diğer taraftan yeni inşaatlarda ithal asansörlerin tercih edilmesi sebebiyle Türkiye yılda 220 milyon dolar civarında asansör ve asansör parçası ithal etmektedir. Yerli ürün kullanımında devlet desteği ve vatandaş bilincinin oluşmasına bağlı olarak asansör ithalatı da minimum seviyeye inecektir.

İnşaat sektörüne bağlı ve malzeme tedarik eden 150- 200 civarındaki sektörün ve yüzlerce firmanın Türk asansör sektöründen öğreneceği çok şey var. Tüm dünya pazarını hedef almak bunlardan yalnızca biri. Yalnızca yurtiçi piyasaya satış yapma kolaycılığına kapılmayıp, dünyanın dört bir tarafına her türlü zorluğa rağmen ihracat yapma azmi bir diğeri.

bottom of page